Erzincan’da faaliyet gösteren Bayraktar Hukuk ve Danışmanlık Erzincan sağlık hukuku avukatı kadrosu tarafından müvekkillerimize sağlık hukuku ve malpraktis alanında uzman bir kadro ile sağlık personelinin tıbbi hatalarından doğacak sorumluluk, hasta ve hekim hakları, özel sağlık kuruluşları yönetimi ile sağlık kuruluşları ve çalışanlarına yönelik kurumsal ve mesleki sorumluluk sigortaları hususlarında danışmanlık ve avukatlık hizmetleri verilmektedir.
Tedavinin yeminli bir mesleği icra eden hekimden beklenilen ölçülere ve endüstri standartlarına uygun ve gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan sorumluluk nedeniyle hasta ile doktor ve hastane arasında sık sık uyuşmazlıklar yaşanmakta ve bu uyuşmazlıklar zaman zaman mahkemelere taşınmaktadır. Yaşanan bu uyuşmazlıkların çözümlenmesi sürecinde Hukuk Büromuz gerek hasta ve gerekse hastanelere malpraktis davaları olarak adlandırılan bu süreçte hukuki destek vermektedirler. Avukatlarımız ayrıca tedavi kapsamında yapılan yanlışlıklar veya işlenen taksirli ve kasıtlı suçların, tazminat ve ceza hukuku kapsamında ele alınması gibi konularda gerek ceza davası ve gerekse tazminat taleplerine ilişkin olarak hukuk davalarında avukatlık hizmeti sunmaktadırlar.
Erzincan sağlık hukuku avukatı ekibimiz sağlık hukuku konusunda edindikleri tecrübe ve uzmanlık çerçevesinde, ilaç Hukuku alanında, ilaç ve sağlık sektöründe faaliyet gösteren ilaç, tıbbi cihaz ve malzeme imalatçısı şirketler, hastaneler ve diğer sağlık kuruluşlarına danışmanlık ve avukatlık hizmetleri verilmektedir. Özellikle ilaç şirketlerinin ilaç ham maddelerine ve üretim, dağıtım, distribütörlük, klinik araştırmalarına ilişkin sözleşmelerinin hazırlanması, düzenlemesi konularında hukuki destek verilmektedir. Sektörle ilgili olarak ilaç patentleri ve markalardan doğan uyuşmazlıklara ilişkin davaların takibi yapılmakta, buna ek olarak patent ve marka tescil işlemleri de yürütmektedir.
Türkiye’de Sağlık Hukuku
Sağlık hukuku, son yıllarda uygulaması gözle görülür şekilde artan bir dal olarak genellikle tıbbi operasyonlardan kaynaklanan olumsuzlukları incelemektedir. Sağlık hukuku bakımından karşılaşılan davaların büyük çoğunluğu hatalı tıbbi müdahale iddiaları ile açıldığından incelenmesi gereken husus hatalı bir tıbbi müdahalenin var olup olmadığıdır.
Bu bakımdan sağlık hukukunun temel konularından birini malpraktis-komplikasyon ayrımı oluşturmaktadır. İlgili sağlık görevlilerinin malpraktisin varlığı halinde sorumlu olacakları kabul edilirken, komplikasyonların varlığı halinde ise sorumlu olmayacakları kabul edilmektedir. Dolayısıyla bu uyuşmazlıklar bakımından temel ayrım, hangi durumlarda malpraktis, hangi durumlarda komplikasyon oluştuğu noktasındadır.
Sağlık Hukuku Avukatının Önemi
Komplikasyon, tıbbi standarda uygun bir müdahalenin ve operasyonun varlığına rağmen oluşabilecek, bu ihtimalin tıp çevreleri tarafından kabul edildiği ve her türlü önleme rağmen önlenemez şekilde ortay çıkan zarar olarak tanımlanabilir. Komplikasyonun varlığı açısından tıbbi standartlara uygun bir müdahalenin varlığı şarttır; hekim uygun müdahaleyi yapmıştır. Ancak ortada istenmeyen bir sonuç doğmuştur. Bu sonucun doğma ihtimali de düşük de olsa tıbbi çevrelerce kabul edilmiştir.
Komplikasyon durumunda sağlık çalışanının sorumluluğunun bulunmadığı kabul edilir. Zira ortada bir kusur yoktur, sonuç istenmeden ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla hekimler için kabul edilen kusur sorumluluğunun bir görünümü olarak hekim, sonuçtan sorumlu olmayacaktır.
Ortada eğer deneyimsizlik, ihmal ya da özensizlik söz konusu ise komplikasyondan söz edilemez. Burada artık tıbbi malpraktis söz konusu olacaktır. Malpraktis, Türk Tabipler Birliği nezdinde bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle oluşan zarar olarak tanımlanmıştır. Malpraktis durumunda ilgili hekimin sorumluluğu söz konusudur.
Yukarıda da bahsedildiği üzere sağlık hukuku gerek olayların medyaya yansıması gerekse de bireylerin bilinçlenmesi nedeniyle oldukça bilinen ve her gün bilinilirliği artan bir dal olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla uyuşmazlığın her iki tarafının da kendisini iyi bir şekilde ifade etmesi önemlidir.
Sağlık Hukukunda Hekimin Sorumluluğu
Hatalı ameliyat ve operasyonlar nedeniyle hekimin sorumluluğu, sağlık hukukunda önemli bir konuyu teşkil etmektedir. Sağlık hukuku bakımından hekimin sorumluluğuna gidilebilmesi için hekimin bir kusurunun bulunması gerekmektedir. Kusur yoksa sorumluluk da yoktur. Sağlık hukukunda hekimin kusuru bulunmadığı halde meydana gelen olumsuzluklara komplikasyon adı verilmektedir. İşte ortada bir komplikasyon yoksa hekim de sorumlu olmayacaktır.
Hekimin, hastasına karşı birtakım borç ve yükümlülükleri bulunmaktadır.
Sadakat Borcu: Doktorun, hastanın çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutması, hastaya güven vermesi, ona karşı dürüst davranması, aldatmaması şeklinde tanımlanabilir.
Sır Saklama Borcu: Hekim, hastanın menfaatine olarak yorumlanabilecek her türlü hususta hastanın çıkarlarını korumalı, kişisel bilgi ve belgeleri hastanın rızası olmaksızın paylaşmamalıdır.
Özen Borcu: Hekim, her türlü işlem ve müdahalesinde en azından ortalamanın üstünde bir dikkat ve özenle hareket etmeli, kendi işini görüyormuşçasına davranmalıdır. Hastayı ve bedenini iyi tanımalı, sorunu iyi bir şekilde tespit etmeli, hastaya en uygun çözümü sunmalıdır. Gerçekleştirdiği her işlemde şeffaf olmalıdır.
Sağlık Hukukunda Sorumluluk Sınırları
Sağlık hukuku bakımından hekimlerin sorumluluğunda kusura dayalı sorumluluk esastır. Diğer bir anlatımla hekimin sorumluluğuna gidilebilmesi için uygulamasında bir kusurun bulunması gerekmektedir. Ancak komplikasyon durumunda hekim sorumlu olmayacaktır.
Basit ya da detaylı her tıbbi operasyonda zararlı bir neticenin meydana gelmesi ihtimal dahilindedir. Zira bir makinenin onarımı sırasında makine geçici bir süreliğine durdurulabilirken insanın fizyolojik yapısı nedeniyle böyle bir durum söz konusu olmamaktadır. Bu zarar, gerekli her türlü özen ve yükümlülük gösterilse dahi oluşabilir. Bu bakımdan tıp hukuku için “başarı garantisi” bulunmamaktadır.
Hekimin özen yükümlülüğünü ihlal ettiği durumlarda “taksirinden” söz edilir. Taksir kısaca “failin öngördüğü neticeyi istememesi ya da neticeyi hiç öngörememesidir.” Tam bu noktada fail ile kast ayrılmaktadır zira kastın “bilme ve isteme” olmak üzere iki unsuru bulunmaktadır. Taksirde ise netice istenmemektedir.
Sağlık Hukukunda Sorumluluk İstisnası
Neticenin öngörülür olmadığı durumlarda ise taksir sorumluluğu söz konusu olmaz. Zira ortada bir yükümlülük ihlali de yoktur. İşte tıp hukukunda bu durum “komplikasyon” olarak açıklanmaktadır. Komplikasyon tanım olarak kısaca “tıbben olması gereken müdahalenin varlığına rağmen ortaya çıkabilecek ve her türlü tedbire rağmen önlenemeyen sonuç, zarar” olarak belirtilebilir. Öte yandan hekim, standartlara uygun bir müdahalede bulunmasa dahi netice öngörülemezse yine hekimin sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Öte yandan tıbbi uygulama standardının icrai ya da ihmali olarak yakalanamaması suretiyle özen yükümlülüğünün ihlal edilmesi durumunda hekimin sorumluluğu söz konusu olacaktır ki burada da “malpraktisten” söz edilir.
Hekimin taksiri dolayısıyla hastanın yaralanmasına hatta ölmesine göre Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri gereğince hekim hakkında uygulamalarda bulunulabileceği gibi tazminat sorumluluğuna da gidilebilir.
Yukarıda açıklanan durumlarla karşılaşılması halinde vakit kaybetmeksizin uzman bir hekim-hastaneden yardım alınması önerilir. Zira neticenin etkilerinin artmaması her şeyden önemlidir. Akabinde ise hasta yukarıda açıklanan şartların varlığı durumunda ilgilinin tazminat sorumluluğuna gidebilir. Bu hususta da profesyonel bir yardım olarak bir avukattan yardım alınması önerilir.
Türkiye’de Sağlık Hukuku ve Malpraktis
Yukarıda belirtilen hususları istemeden de olsa ihlal eden hekimin hatalı bir müdahalesi sonucu bir zarar ortaya çıkıyorsa bu durumda malpraktisten söz edilir ve hekim bu davranışından sorumlu olur. Malpraktis durumunda hekime karşı açılabilecek birtakım davalar ve girişimler söz konusu olabilir.
Hekime karşı tazminat davası: Hekimin hatalı müdahalesi sonucunda bir zarar oluşmuşsa, zarara uğrayan hasta zararlarını hekime karşı açacağı bir dava ile talep edebilecektir. Bu davada zarara uğrayan kişi maddi zararlarını da manevi zararlarını da talep edebilir. Doktora karşı açılacak davalar bakımından doktorun kusuru, zarar, haksız müdahale ve zararın müdahale sonucu oluştuğu (illiyet bağı) hasta tarafından ispat edilmelidir.
Hekime karşı ceza davası: Hekimin yukarıda açıklanan yükümlülüklerini ihlal etmesi durumunda ortaya çıkacak sonuca ve hekimin ihlalinin niteliğine göre kasten öldürme, kasten yaralama, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama, taksirle öldürme, taksirle yaralama suçları oluşabilecektir. Ceza sorumluluğu için hastanın ilgili makamları suçtan haberdar etmesi gerekmektedir.
Hekimin sorumluluğu bakımından hastanın kendini iyi bir şekilde ifade etmesi önemlidir. Zira aynı harekete farklı sonuçlar bağlanabilecektir. Diğer bir anlatımla bir hareket bazı durumlarda suç/ihlal, bazı durumlarda ise hukuka uygun bir hareket olarak görülebilecektir. Dolayısıyla işlemlerin bir avukat vasıtasıyla gerçekleştirilmesi önemlidir.
Türkiye’de Malpraktis Davaları
Hasta, haklarını ayrıntıları ile bilmeli, herhangi bir olumsuzlukla karşılaştığında hangi prensip ve sıra ile hareket edeceğinin bilincine varmalıdır. Gerçekleştirdiği işlemler bakımından rızasının sağlıklı olmasını önemsemeli, her türlü işleminden önce bilgilendirilme hakkından yararlanmalıdır. Önleyici olarak başvuracağı bu yollara rağmen bir zararın oluşması durumunda da vakit kaybetmeksizin profesyonel bir şekilde davranmalı, usuli adımları iyi takip etmelidir. Zira bir zararın oluşması önlenemediyse de etkileri ortadan kaldırılabilir, hasta az da olsa karşılığını alabilir.
Sağlık çalışanları bakımından da durum farklı değildir. İlk etapta herkesin iyiniyetli sayılması hukuki bir karinedir, esastır. Ancak ne yazık ki herkes iyiniyetli değildir. Bu bağlamda hakkını gerçekten arayan iyiniyetli bireyler olabileceği gibi durumu suiistimal eden, kendi ihlali ile kendine hak menfaat sağlamaya çalışan bireyler de olabilir. Bu durumda da hekimin kendisini savunması zaruridir. Bu savunmanın temelinde genellikle kendisine atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı savunması yer alır.
Dolayısıyla her iki taraf bakımından etkili bir biçimde iddianın yöneltilmesi ya da savunmanın yapılması menfaatler bakımından önemlidir. Tüm müdahale ve tedavi sonrası süreç hekim tarafından iyi bir şekilde yönetildiği halde hekim tavsiyelerine uymadığı için zarar gören ve kötüniyetli bir şekilde taleplerini yönelten hastalar olabilir. Aynı şekilde hastanın sağlıklı rızasını almayan, özensizlik ya da ihmalinin üstüne örtmeye çalışan bir hekim de söz konusu olabilir. Her iki ihtimalde de haklı yanın sadece haklı olması yeterli değildir. Ayrıca hakkını da etkili bir şekilde yöneltmesi gerekmektedir.
Yukarıda kısaca belirtilen süreçlerde istenmeyen ve hakkaniyetli olmayan sonuçların ortaya çıkmaması için profesyonel bir yardım önemlidir.
Ceza Hukuku Bakımından Sağlık Hukuku
Sağlık hukukunun tazminat bakımından özelliklerine yukarıda kısaca değinilmiştir. Ancak tazminat hukukunun dışında sağlık hukuku, ceza hukuku ile de ilişkilidir. Nitekim tıbbi müdahale sırası veya sonrasında bir suç işlenmişse, hastanın bu hususu bir suç duyurusuna konu yapması mümkün olacaktır.
Sağlık hukuku bakımından ortaya çıkan suçlarda dikkat edilmesi gereken husus, ortada sağlıklı bir rızanın bulunup bulunmadığıdır. Zira mağdurun rızası, suçun oluşmaması için yeterlidir. Dolayısıyla gerek hukuki bakımdan (onam formu) gerekse de cezai bakımdan hastanın rızasının doğru bir şekilde alınması önemlidir. Aksi takdirde suçlar oluşacak ve cezalar alınacaktır.
Görüldüğü üzere sağlık hukuku gerek hekim gerekse de hasta bakımından birtakım yükümlülükleri gerektiren, bu yükümlülüklere uyulmadığında ya da hakların farkına varılamadığında menfaat kayıplarına sebep olabilecek bir hukuk dalı olarak profesyonel bir çalışma ve takibi gerektirmektedir. Dolayısıyla ilgilinin profesyonel bir avukat yardımı alması önerilmektedir.
Malpraktis Nedeniyle Ceza Davası ve Yaptırımları
Hekim hatası, malpraktis nedeniyle oluşan zararlar açısından zarara uğrayanın hem hukuki hem de cezai bakımdan haklarını arayabilecektir. Bu makalede hatalı tıbbi uygulama nedeniyle hekimin cezai sorumluluğu anlatılacaktır.
Ceza hukuku bakımından ilgilinin rızası varsa ortada bir hukuka uygunluk nedeni söz konusudur ve dolayısıyla suç oluşmayacaktır. Ancak ilgilinin rızası sağlık hukuku bakımından nasıl mevcut sayılacaktır? Sağlık hukuku bakımından ilgilinin rızasının bulunduğunun kabulü için daha önce de açıklandığı üzere;
- Doktorun müdahalesinin tedavi amacıyla olması
- Müdahalenin tıbbi standartlara ve gerekliliklere uygun olması
- Hastanın muhtemel risk ve sonuçlarla ilgili bilgilendirilmesi
- Hastanın tüm bu hususlara karşı beyan/rıza açıklayabilecek ayırtım gücüne sahip olması şarttır
Bu hususların bulunmaması halinde ortada bir rıza olmayacaktır ve bir zarar varsa hekim açısından kasten öldürme, kasten yaralama, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama taksirle öldürme, taksirle yaralama, suçları oluşabilecektir.
Sağlık Hukukunda Taksirle Yaralama Suçu
Taksirle yaralama, sağlık hukuku bakımından en sık rastlanılan suç türüdür. Bu suç tipinde netice öngörülmüş ya da öngörülememiştir ve böylece özen yükümlülüğü ihlal edilmiştir. Ancak netice hiçbir şekilde istenmemelidir. Zira neticenin bilinmesi ve istenmesi halinde kast oluşmuştur. Kast halinde ise sonuca göre kasten yaralama, kasten öldürme ve görevi ihmal gibi suçlar oluşabilecektir. Taksirle hastanın ölümüne neden olunmasında da taksirle öldürme suçu oluşacaktır.
Kamudaki doktorlar bakımından soruşturma yapılabilmesi soruşturma iznine bağlı iken özel sektördeki doktorlar için bu durum söz konusu değildir. Soruşturma iznine gerek duyulmuyor ya da soruşturma izni verilmişse ilgili doktor hakkında iddianame düzenlenecek, iddianamenin kabulünün akabinde doktor aleyhinde bir kamu davası açılacaktır.
Öte yandan hekimler bazı durumlarda cezai olarak sorumlu olmayacaktır. Yukarıda açıklanan “geçerli rıza” hususu, hukuka uygunluk nedenlerindendir. Diğer bir husus ise nedensellik bağıdır. Eğer zarar ile doktorun ihlali arasında bir sebep sonuç ilişkisi yoksa doktorun cezai sorumluluğuna gidilmeyecektir. Hastanın ağır kusuru, mücbir sebepler ve üçüncü kişilerin ağır kusurlarının varlığı halinde illiyet bağının kesilmesi söz konusudur.
Son olarak belirtilmelidir ki malpraktis değil de gelişen komplikasyonlar sonucu hasta zarar görür ise hekim sorumlu olmayacaktır. Daha önce açıklandığı üzere komplikasyonlar, malpraktisin aksine öngörülemeyen, ani bir şekilde ortaya çıkan problemlerdir. Hekim standart tıbbi müdahaleleri yaptığı ve gerekli tüm dikkat/özeni gösterdiği takdirde oluşabilecek komplikasyonlardan sorumlu tutulamayacaktır.
Erzincan Sağlık Hukuku Avukatımızdan;
“Sağlık alanında ülkemizde son yıllarda hızla özel hastanelerin kurulması ve tıp teknolojisinin de ciddi anlamda gelişimi, beraberinde hukuki sorun ve uyuşmazlıkların artmasına, çeşitlenmesine ve karmaşıklaşmasına da yol açmıştır. Bu alanda gerek hekim uygulamalarından kaynaklanan hukuki gerekse de cezai uyuşmazlıkların yanı sıra idari denetimden kaynaklanan idari yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıklarla da sıkça karşılaşılmaktadır.”
“Sağlık hukuku bakımından zararların tazmin edilebilmesinde gerekli şartlardan belki de en önemlisi hekim kusurudur. Zira kusurun varlığında, malpraktisten söz edilecek ve hekimin sorumluluğuna gidilebilecek; kusur yok ise komplikasyondan bahsedilebilecek ve bir zarar oluşsa da tazmini zorlaşacaktır.”
Malpraktis davası nerede açılır?
Malpraktis durumunda tedavi eğer kamudaki bir hekim müdahalesi ile uygulanmışsa davada idare hukuku kuralları uygulanacak, idare mahkemesinde dava açılacaktır. Kamuda değil de özelde bir müdahale söz konusu ise açılacak maddi manevi tazminat davasının adli yargıda görülmesi, davanın tüketici mahkemelerinde açılması gerekmektedir.
Malpraktis davası kime karşı açılır?
Malpraktis davalarında davacı, yanlış müdahale nedeniyle zarar gören kişidir. Davalı ise, tedavinin kamuda mı özelde mi gerçekleştirildiğine göre değişiklik arz etmektedir. Özen yükümlülüğüne aykırı davranan hekim kamuda ise dava idareye karşı açılacak, idare de hekime kusuru oranında rücu edecektir. Tedavi özelde uygulanmışsa davalı tedaviyi uygulayan hekimdir. Hasta, aynı zamanda hastaneye karşı da davasını yöneltebilir.
Malpraktis davasında maddi manevi tazminat nasıl belirlenir?
Hasta, uğradığı haksız fiil nedeniyle maddi manevi tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu bakımdan, hastane masrafları, operasyon masrafları, tedavisinin devamlılık arz etmesi durumunda gelecekteki masrafları, mahrum kaldığı kazançları, çalışamadığı günler için uğradığı kazanç kayıpları, iş gücünün ya da para kazanma gücünün kaybı nedeniyle uğradığı kaybı hasta tarafından talep edilebilecektir. Öte yandan hasta veya gerekli şartlar gerçekleştiğinde hastanın ailesi de hatalı tıbbi müdahale nedeniyle manevi olarak zarar görmüşlerse (acı, elem, özgüven kaybı, psikolojinin bozulması gibi) zararlarına karşılık olacak şekilde makul bir miktarı davalıdan tazmin edebileceklerdir.
Malpraktis nedeniyle ceza davası açılabilir mi?
Ceza hukuku bakımından ilgilinin rızası varsa suç oluşmayacaktır ancak ilgilinin rızası sağlık hukuku bakımından nasıl mevcut sayılacaktır? Sağlık hukuku bakımından ilgilinin rızasının bulunduğunun kabulü için doktorun müdahalesinin tedavi amacıyla olması, müdahalenin tıbbi standartlara uygun olması, hastanın muhtemel risk ve sonuçlarla ilgili bilgilendirilmesi ve hastanın tüm bu hususlara karşı beyan/rıza açıklayabilecek ayırtım gücüne sahip olması şarttır. Bu hususların bulunmaması halinde bir zarar varsa hekim açısından kasten öldürme, kasten yaralama, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama taksirle öldürme, taksirle yaralama, suçları oluşabilecektir. Son olarak kamudaki doktorlar bakımından soruşturma yapılabilmesi soruşturma iznine bağlı iken özeldeki doktorlar için bu durum söz konusu değildir.
Aydınlatılmış Onam Formu Nedir?
Sağlık hukuku bakımından zararların tazmin edilebilmesinde gerekli şartlardan belki de en önemlisi hekim kusurudur. Zira kusurun varlığında, malpraktisten söz edilecek ve hekimin sorumluluğuna gidilebilecek; kusur yok ise komplikasyondan bahsedilebilecek ve bir zarar oluşsa da tazmini zorlaşacaktır.
İşte yukarıda açıklanan çok önemli kusur hususunun tespitindeki en önemli etkenlerden birisi aydınlatılmış onam formunun varlığıdır. Hastaların kendilerine yapılacak müdahaleler, söz konusu müdahalelerin yan etkileri, müdahaleden sonra oluşması muhtemel komplikasyonlar ve olası bir acil durum halinde yapılacak müdahaleler ve kişisel vücut bütünlüğüne yönelik olarak uygulanacak operasyonlar hakkında bilgi sahibi olması hastanın en doğal hakkıdır. Bu formun amacı, hastanın kendisine koyulan teşhis, uygulanacak müdahale ve karşılaşılabilecek riskler konusunda bilgilendirilmesi ve gerekli ve yeterli açıklamalar ile uygun bir şekilde rızasının alınmasıdır. Borçlar hukukundaki genel işlem koşullarının mantığı ile hazırlanması gereken bu formda basmakalıp ifadelerden uzak durulmalı, her bir somut olaya münhasıran ayrı bir form hazırlanmalıdır. Aksi takdirde bu formun varlığından söz edilmemelidir.
Türkiye’de Sağlık Hukuku ve Malpraktis Davaları
Bir diğer anlatımla, aydınlatılmış onam formunun amacı rızanın sağlıklı olabilmesi için hastanın yeterli şekilde bilgilendirilmesi, şartların detaylı bir şekilde açıklanması olduğundan, hakkaniyete uygun olarak genel ve soyut ifadelerle değil; detaylı, açıklayıcı ve somut olaya münhasır açıklamalar ile rızanın en doğru şekilde alınması olmalıdır. Bu şartları taşımayan form, fiziken var olsa da hukuken korunamaz.
Yukarıdaki şartların yanında hastanın onam verebilme yeterliliği bulunmalıdır. Küçük veya kısıtlılar açısından veli ya da vasisinin yazılı onayı şarttır.
Yerleşik Yargıtay kararları doğrultusunda aydınlatılmış onam formunun alınmaması dahi gerek hastanenin gerekse hekimin kusursuz sorumluluğu için yeterli görülmektedir. Dolayısıyla herhangi bir tedavi sonucunda hasta zarara uğramış ve aydınlatılmış onam formu da mevcut değilse hasta, zararlarının tazmini için tercihen bir avukat yardımı ile maddi manevi tazminat davası açabilecektir.
Acil Sağlık Hizmeti Sunulması Zorunluluğu Ve Hastadan Ücret Alınamaması
Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’ne (SUT) göre acil hal; ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda olayın meydana gelmesini takip eden ilk 24 saat içinde tıbbi müdahale gerektiren haller ile ivedilikle tıbbi müdahale yapılmadığında veya başka bir sağlık kuruluşuna nakli halinde hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlardır. Acil Sağlık Hizmetlerinin Sunumu konulu 2008/13 ve 2010/16 sayılı Başbakanlık Genelgelerinde de acil hizmetleri ile ilgili düzenleme yapılmıştır.
Acil sağlık hizmeti vermekle yükümlü olan sağlık kuruluşları, acil hal kapsamındaki hastaların sağlık güvencesi olup olmadığına veya ödeme gücüne bakmaksızın hastayı kabul edecek, gerekli tıbbi müdahaleyi kayıtsız-şartsız ve gecikmeksizin yapacaktır. Zira acil hallerde hastanın tedaviye uygun sağlık kuruluşuna mümkün olan en kısa sürede ulaştırılması ve zamanında müdahale yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda kamu-özel ayrımı yapılmaksızın tüm sağlık kuruluşları, acil durumlarda hastaya müdahalede bulunmak zorundadır; yeterli personeli, donanımı, boş yatağı olmaması, hastanın sağlık güvencesi bulunmaması vb. sebepler öne sürerek müdahaleden kaçınamaz.
Acil vakalarda hizmetten yararlanan kişinin sosyal güvencesi var ise hizmet bedeli sosyal güvenlik kurumundan tahsil edilecek olup hastadan ayrıca ücret talep edilemez.
Sağlık güvencesi olmayıp ödeme gücünden de yoksun olan kişiler için de düzenleme yapılmıştır ve bu kişilerden de hizmet bedeli talep edilmeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda kamu sağlık kuruluşlarından ve ayakta teşhis ve tedavi yapan özel sağlık kuruluşlarından hizmet alınmış ise sağlık kuruluşunun bulunduğu yer sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfından; özel sağlık kuruluşlarından hizmet alınmış ise kuruluşun bulunduğu yer belediyesinden hizmet bedeli alınacaktır. İlgili vakıf veya belediye, sağlık güvencesi olmayan bu kişinin ödeme gücünün bulunup bulunmadığını araştırır ve bulunmadığının tespiti halinde acil sağlık hizmeti bedelini hizmeti sunan hastaneye öder. Ödeme gücünün varlığı tespit edilirse bu durum da hastaneye bildirilir ve hizmeti alan tarafından ödemenin yapılması sağlanır.
Sağlık Uygulama Tebliği’nde katılım payı alınmayacak sağlık hizmetleri ile ilave ücret alınmayacak sağlık hizmetlerine ilişkin maddelerine göre Kurumla sözleşmeli veya sözleşmesiz sağlık hizmet sunucuları tarafından sunulan acil sağlık hizmetlerinden dolayı kişilerden katılım payı ve ilave ücret alınmayacağı düzenlense de yeni yapılan düzenleme ile yeşil alan kapsamında kalan hastalardan acil hizmetlerde dahi ücret alınabilmektedir. Gereksiz başvuruları engelleme amacı taşıyan bu yenilik sonrası doktor tarafından durumun aciliyetine göre kırmızı-sarı-yeşil alanlar belirlenmektedir. Bu uygulama sonrasında acil hal kapsamında olup olmadığı tespit edilecek, acil hal dışında kaldığı görülür ise sunulacak hizmet ücrete tabi olacaktır.
Erzincan Sağlık Hukuku Avukatı Ekibimizin Hizmetleri
- Sağlık hukuku ve malpraktis davaları ile ilgili eğitim verilmesi
- Hasta ile doktor ve hastane arasındaki görüşmelerin takibi
- Malpraktis nedeniyle Arabuluculuğa başvurulması
- Yanlış tedavi nedeniyle tazminat davası açılması
- Hatalı tıbbi müdahale/ malpraktis nedeniyle ceza davası açılması
Erzincan Sağlık Hukuku Avukatı Ekibimize Ulaşın
Erzincan‘da çalışmalarına devam eden Bayraktar Hukuk ve Danışmanlık‘na ve Erzincan sağlık hukuku avukatı için avukat kadromuza İletişim sayfamızdan ulaşabilirsiniz.